Pazartesi, Eylül 20, 2010

"Bu da Bana Bir Ders Oldu"

Charles Simic, New York Review of Books web sitesindeki blogunda Robert K. Elder'in ilginç proje kitabı "The Last Words of the Executed"ı tanıtmış. Kitap 1659'dan günümüze dek ABD'deki yaklaşık 16.000 idam mahkumunun bir kısmının son sözlerinin derlenmesinden mürekkepmiş.

Bir kaç örnek verelim:

- Sadece ülkem için verebileceğim tek bir canım olduğuna üzülüyorum.
(Nathan Lane, 1776 Britanyalılar tarafından, casusluktan idam edildi.)

- Saat kaç? Umarım elinizi çabuk tutarsınız, cehennemdeki yemek saatini kaçırmak istemem de.
(John Owens, 5 Mart 1886'da Wyoming'de cinayetten idam edildi.)

- Orada bir insanın ölmesini sabırsızlıkla seyretmeyi bekleyen bir adam olmaktansa aslında işlediğimi hiç de hatırlamadığım bir cinayetten dolayı burada oturmayı tercih ederim.
(Edward J. Brislane, 11 Şubat 1921'de Illinois'de cinayetten idam edildi.)

- Söyleyecek bir sözüm var ama onu bu sefer sarf etmeyeceğim.
(Gregor Cleveland Redding, 24 Haziran 1921'de Illinois'de cinayetten idam edildi.)

Foucault Hapishanenin Doğuşu'nun ilk bölümünde Fransa'da 1757'deki vücudun parçalanması suretiyle gerçekleştirilen ve kalabalık tarafından ilgiyle izlenen bir infazı anlatır ya Simic de 17., 18., 19. yüzyıllarda halk eğlencesi haline gelen idamlarda insanları çekenin ne olabileceğini soruyor. Bunun yalnızca marazi bir merak olmaktan öte cemiyeti bir arada tutan değerlerin mahkumun artık ölüme yaklaştığı anlarda nedamet getirmesiyle doğrulanması beklentisi olduğunu savunmuş.

Yine de insanın "kaçınılmaz sonuna" yaklaştığının bilincinde olan birisinin davranışlarına ve sözlerine beslediği "müstehcen" merak belki biraz daha irdelenmeyi hak ediyor. Hepimizin aşacağı o mukadder eşiğin bir adım uzağındaki bir insanın ne düşündüğünün ilgiye değer olduğu muhakkak. İçimizi kemiren ve yaşama devam edebilmemiz için mümkün olduğunca içgüdüsel olarak ötelediğimiz o sorunun yanıtıyla az sonra karşılaşacak bir insanın bize söyleyebileceği birşeyler olmalı.

Yukarıdaki örneklere bakıldığında kimi kahramanca kimi alaysamayla kimisi de son nefesinde bile bu dünyayla hesaplaşma çabasıyla geride kalanları suçlayarak bu dünyadan göçmüş. Verilen mesajlar sanki genellikle son kertede kendi öyküsünü temize çıkarmaya yönelik: Eğer işlediğiniz suçu üstlenmiyorsanız elinizden çoğu zaman hiçbirşey gelmiyordur, olayların akışı sizi bu korkunç sona sürüklemiştir. Öte yandan tam bir dini teslimiyetle öte dünyada ruhunun huzuru için af dileyen örneklerden de söz ediyor Elder ki bu zaten ölüme dair bize yeni bir şey söylemiyor.

Sonuç olarak Wittgenstein haklı galiba: "Ölüm yaşamın içindeki bir olay değil. Ölümü deneyimlemek için de yaşıyor değiliz." Ona dair düşüncelerimize kaynaklık etmesi için ölüme en yakın olanlardan medet ummak bile beyhude görünüyor.