Şiddet - Meşruiyet vs.
Şiddeti neden sevmeyiz? Öngörülemez, kestirilemez, telafi edilemez sonuçlara yol açma potansiyeli olduğu için. Bu nedenle kimine göre uygarlık tarihi şiddeti minimize etme süreci olarak da okunabilir*; şiddet tekeli devlete verilmiş ve en azından yurttaşlar arasındaki şiddet, cezaların caydırıcılığından da destek alınarak önlenmeye çalışılmış. Peki devletin şiddet tekelini kullanması nasıl meşrulaştırılıyor? Halk egemenliği aracılığıyla... Genel oylama sonucu yasa koyucular ve yasa uygulayıcılar belirleniyor, şiddet kullanmanın sınırları ile şiddetin hangi koşullar altında kullanılabileceği belirleniyor. Devlet şiddet tekelini uygularken zaman zaman "öngörülemez, kestirilemez, telafi edilemez" sonuçlar ortaya çıkıyor fakat bunlar da cezai ve hukuki sorumluluk normları uyarınca tazmin edilmeye çalışılıyor.
Hiçbirimiz sıkıcı Neo-Kantçılardan olmak istemeyiz ama bu tartışmada elleri güçlü görünüyor. Usullerin (prosedürlerin) bu nazik konuda meşruiyet sağladığını, devlet ajanlarınca şiddet kullanılırken olabildiğince ihtiyatla davranılmasına zorladığı düşünülebilir.**
Peki devlet-dışı bir entite bir ulus-devletin bir kısmında alternatif bir iktidar ilan ederse ne olur? Elbette, (ulus-)devletin şiddet tekelini de tanımadığını da zımnen ilan etmiş olur. Kendi şiddet mekanizmasını oluşturur veya halihazırdaki şiddet mekanizmasını işe koyar. Meşruiyet? Belli bir teritoryal bölgede çoğunlukta olduğunu ilan etti zaten ama aynı bölgedeki diğer temsilcilerin bulunmadığı bir konvansiyon söz konusu ise bu bir zaaf teşkil eder. İkincisi, kendi şiddet mekanizmasının tabi olduğu hukuki çerçeveyi ilan etmedi ise bu da bir zaaftır. Ve nihayet, uygulayacağı şiddetin neden olabileceği "öngörülemez, kestirilemez, telafi edilemez" sonuçlara karşı nasıl bir cezalandırma ve tazmin yöntemi izleyeceğini bildirmedi. Bu da üçüncü zaafı. "Olağanüstü hal" kurumuna dayanıldığı öne sürülebilir ama bunların hangi koşullarda ve hangi süre boyunca geçerli olacağının belirtik olması gerekir. Bu da karşılanamıyorsa en azından günümüzdeki hegemon anlayış olan "liberal demokratik" paradigmanın dışına taşıldığı sarihtir.
Bu bağlamda yine sıkıcı olma pahasına Neo-Kantçı bir terim kullanarak demek gerekir ki tartıştığımız bağlamda ulus-devlet "daha iyi argümanın gücüne (power of the better argument)" sahipken diğer entitenin meşruiyet sorunuyla karşı karşıya olduğu açıktır. Dolayısıyla tartışma veya müzakere (deliberation) sürecekse başka bir kavramsal çerçevede sürmesi daha makuldür.
* Örneğin, Steven Pinker'a göre II. Dünya Savaşı sonrasından bugüne dek uzanan 65 yıl şiddetin en az yaşandığı zaman dilimi. İlk bakışta inandırıcı görülmüyor ama yazar, geçen yüzyılla ilgili binlerce kitap varken ve o zaman olup bitenleri hala hararetle tartışırken 13. yüzyıldaki Moğol istilalarının korkunç sonuçlarını uzmanlar dışında pek kimse bilmediğinden biz yakın tarihteki savaşların etkilerini abartmaya eğilimli olduğumuzu düşünüyor.
** Tabii, Mehmet Ağar'ın sadece 5 yıla mahkum olduğu bir ülkede ve zamanda bu teze rezerv koymak gerekiyor. "Saf hukuk" alanında kalırsak hukukun icra edildiği ideolojik ve sosyolojik iklimi gözden kaçırma tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home