Cuma, Ağustos 19, 2011


Anlatı Kahramanı Olarak Bach?

Bu metin Doxa’nın 5. Sayısında yayınlanmış. Adamım Pascal Quignard’ın hangi kitabında yer aldığını bulamadım. Anlaşıldığı kadarıyla Johannes Colerus’un 1705’te yayınladığı Spinoza’nın Hayatı (buna ulaşabildim) gibi biyografik verilere hayal gücü, Etika gibi "doğrudan" kaynaklara sohbet havası katarak bizim gibi meraklılar için harika bir metin çıkarmış. Şöyle başlıyor:

Ufak tefek, narin ve Portekiz kökenliydi. Yahudi olarak doğmuştu. Colerus, Amsterdam belediye meclisi üyelerinden birinin de ayıpladığı gibi, üzerinde lekelerin eksik olmadığı bir robdöşambra sarınmış bir halde yaşadığını aktarır. Gümüş tokalı gri ayakkabılar giyerdi. Çorapları yünlü ipektendi. Siyah bir Türk kıyafeti giyer, yakalık takar, siyah manşon kullanırdı.

Kütüphanesinde yüz altmış kitabı vardı. Teleskoplar ve mikroskoplar için cam yontardı. Günlük harcaması dört buçuk kuruştu. Yemeği tereyağlı süt çorbası ve bir bardak biradan ibaretti. Ay boyunca iki buçuk litre kadar şarap satın alırdı. Daha gün ağarırken tezgahının başına geçer, çalışmaya koyulurdu. Cam kütleden elmasla kopardığı her bir parçacığın üzerinde güneş ışınları oynaşırdı. Güneş batarken, işlediği parçanın etrafına saçılmış cam tozlarını avcunda toplayıp çöpe atmaya gittiğini aktarıyor van Rooijen. Mum yakıp düşüncelere dalardı. Günde bir kez pipo içer,ve o sırada bir dostu gelecek olursa, seve seve bir parti satranç oynamaya otururdu. Kutu içinde örümcek dövüşü izlemeye bayılırdı.

Bunu okurken “Aynı formülü Bach’a uygulasak nasıl bir sonuç çıkar?” diye düşündüm. Bir kere elimizde yeterli sayılabilecek miktarda materyal var. Forkel ve Spitta’nın biyografilerinin yanı sıra bir takım resmi evraka ve mektuplara ulaşmış durumdayız. Çok renkli bir hayat olduğu söylenemez tabii ki. Tam tersine, üç göbektir müzisyenler loncasına kayıtlı bir aileye mensup birisinin sıkıcı hikayesiyle karşı karşıyayız. Belli belirsiz motifler eksik değil ama: Cafe Zimmerman’da vakit geçirmekten, pipo tüttürmekten, kahve içmekten zevk aldığını, parasızlıktan ve koristlerin yetersizliğinden şikayet edip durduğunu, Buxtehude’yi dinleyebilmek için 300 km yürüdüğünü, ikinci eşi Anna Magdalena ile mutluluğu yakaladığını biliyoruz. Eni konu sofu bir Lutherci olduğundan kuşkumuz yok, hatta Gül Haç tarikatına üye olduğuna dair tartışmalar hala sürüyor. Terekesinden çıkan kitapların listesi bile elimizde.

Bana düşmez ama böyle bir şeyi denemeye değer. Ben onu en mutlu olduğunu düşündüğüm anlarında yani St. Thomas Kilisesinin vitraylarında kırılan ışığın altında, orgunun başında, üzerinde çalıştığı yeni bir passacaglia veya füg aracılığıyla evrenin sonsuz akışını –nasıl başardığına hala akıl sır erdiremediğimiz biçimde- notalara tercüme ederken düşlemeyi tercih ederim mesela.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home