Pazar, Ocak 07, 2018

Roy Bhaskar'a Saygı - I

Roy Bhaskar'ın Epistemolojisi

Roy Bhaskar (1944 - 2014)’ın ilk yapıtı olan 1975 tarihli A Realist Theory of Science (Realist Bir Bilim Teorisi)’tan itibaren, en ileri ifadesini Viyana Okulu çevresinde bulan mantıkçı ampirizme karşı yürütülen savaşta yer aldığını görürüz. Bununla birlikte, kitabının başlığından da anlaşılabileceği gibi Bhaskar bu savaşın Kuhn ve diğerleri tarafından açılan ve kabaca “Bilimsel yöntemin başarılı biçimde yürütülmesi, imkânsızın peşinde koşmaktır!” sloganı ile özetleyebileceğimiz cephesinde yer almaz (Çeğin & Etil, 2013 : 7). Bu cephedekilere göre, bir teorik bütünlüğün bir başkası tarafından aşılması ampirist kavram seti ile açıklanabilir değildir. Bu nedenle elimizdeki  model bilimsel devrimlerin ve paradigma değişimlerinin nasıl oluşabildiğini izah etmekten uzaktır; iki bilimsel teori arasında seçim yapmak için rasyonel bir dayanaktan söz etmek abestir; bilimsel teoriler otoritelerini doğal fenomenleri açıklama kapasitelerinden (içsel faktörlerden) değil ideolojik, kültürel vb bir takım dışsal faktörlerden almaktadır. 


Ampirizme karşı açılan bir diğer cephede konuşlanan Bhaskar ise Hume’un, nedenselliği sabit bağlantılara (constant conjunctions) yani aynı nedenlerin aynı sonuçları doğurması ilkesine indirgemesine karşı çıkan ve sonradan “derin realizm” olarak adlandırılacak itirazını geliştirdi. Buna göre Bhaskar öncelikle açık ve kapalı sistemler ayrımını ortaya koymaktaydı. Dünya “doğurgan mekanizmalar” (generative mechanisms) olarak tanımlanabilecek, insani deneyimlerde açığa çıkan olayları üreten yapılardan oluşur. Bu yapılar çoğul nitelikte ve birbirleriyle etkileşim halindedirler; bu anlamda, tek bir mekanizmanın kendiliğinden ve doğrudan etkisinden söz edebilmek mümkün değildir. Nedensel ilişkiler de aslında yalıtılabilir mekanizmaları değil eğilimleri ele alabilir ve tanımlayabilirler. Deneyimler ve olaylar üzerinde (bilinçli) bireylerin etkisi söz konusu olabileceği için de bunlar açık sistemler olarak tanımlanmalıdırlar.

Öte yandan, kapalı bir sistemden söz edilebilmesi için ise sözgelimi bir bilimsel deneyde olduğu gibi, amaçlanan işlemin diğer olgulardan etkilenmeksizin yürütülmesi adına gerekli önlemlerin alındığı yalıtık bir ortam varsayılır (Kaidesoja 2007: 76). İşte ancak burada, bu önceden belirlenmiş koşullar altında “sabit bağlantıların gözlemlenebileceği bir kapalı sistem mevcuttur” demek mümkün hale gelir.  Bhaskar da bilimsel yasaların Humecu kavramsallaştırılmasındaki zayıflığın tam da bu yasaların kapalı, yani olayların sabit bağlantılarının oluştuğu bir sistemi önvarsaymasından kaynaklandığını öne sürer. Böyle yapılmakla, deneysel yapılar ile bilginin açık sistemlere uygulanması imkansız hale getirilir. Açık sistemler söz konusu olduğunda bunlar ancak ve ancak ampirik-olmayan bir biçimde yorumlanmak suretiyle tümellere varılabilecektir ki bu da insansal eylemlerden bağımsız bir doğal zorunluluk yasası ile bilgimizi sınırlandırmak anlamına gelecektir (Bhaskar 2008a: 3).

Bilim, genel anlamda önce bir düzenliliği gözlemler, tanımlar, bununla ilgili makul bir açıklama tasarlar ve bu çerçevede yapılan açıklamalardan bir takım entiteler ve süreçler koyutlanarak bunların gerçekliği doğrulanır veya yanlışlanır. Klasik ampirist gelenek birinci aşamada (bu anlayışa rakip olarak çıkan Neo-Kantçı veya transandantal idealist gelenek ise ikinci aşamada) kalır.

Gerçekten de Hume ve takipçilerinin temsil ettiği klasik ampirist okul bilginin nihai nesnesini atomistik olaylar olarak görür. Bu olaylar verili olguları oluşturur ve bunların bağlantıları doğal zorunluluk idesinin nesnel içeriğini doldurur. Bilgi ve dünya noktaları birbirine tekabül eden hatta bazen birbiri ile iç içe geçen izomorfik bir yüzey olarak varsayılır. Bu kavramsallaştırmada bilim verili olguların ve bunların bağlantılarının uyarılarına verilen bir tür otomatik ve davranışsal tepki olarak tanımlanır; "bilim adeta doğanın bir epifenomenidir" (Bhaskar 2008a: 14-15).

Ampirizmin ideolojisinde dünya yassı, tekdüze, yapılaşmamış ve farklılaşmamış görülür: esasen sürekli olarak birleşen, böylece kapalı sistemlerde vuku bulan, atomistik olaylardan veya durumlardan oluşmaktadır. Bu olaylar ve bunların sabit bağlaşımları, pasif olarak bu verili olguları sezen (veya yakalayan) ve sabit bağlaşımları kaydeden asosyal, atomistik bireyler tarafından bilinmektedir (Bhaskar 2015: 31).

Kant ve onun takipçilerinin transandantal idealizminde ise bilimsel bilgilerin nesneleri doğal düzenin modelleridir. Bu nesneler yapay inşalardır ve belli bir insandan bağımsız olabilmeleri mümkünse de genel olarak insansal etkinliklerden bağımsız olamazlar. Bu kavramsallaştırmada doğal zorunluluklara ulaşmak için olayların sabit bağlantıları gerekli olsa da yetersizdir. Bilgi bir yüzeyden ziyade bir yapı olarak görünür. Fakat doğal dünya, insan aklının veya -modern versiyonlar söz konusu olduğunda- bilimsel topluluğun bir inşası olarak değerlendirilir (Bhaskar 2008a: 15).

Üçüncü pozisyon ise transandantal realizm olarak tanımlanır Bhaskar tarafından. Burada bilgi nesnesi olarak, fenomenleri oluşturan yapılar ve mekanizmalar görülür ve bilgi bilimin toplumsal etkinliği içinde üretilmesiyle tanımlanır (Bhaskar 2008a:15). Bu nesneler ne ampirizmdeki "görüngüler" ne de idealizmdeki fenomenlere empoze edilmiş insansal inşalardır. Bilim yapılandırılmış, farklılaşmış ve değişen bir dünya tasarlayan (eleştirel realist) bir ontoloji üzerinde yükselmelidir. Üçüncü pozisyonun nesneleri bilgimizden bağımsız olarak işleyen ve devam eden gerçek yapılar, deneyimlerimiz ve onlarla bağlantı kurmamıza yarayan koşullardan ibarettir.

Ancak ve ancak üçüncü aşamaya geçilmekle açık sistemlerdeki görüngülerin açıklanmasına yarayacak yeterli bir gerekçeye ulaşılmış olur. Bu aşamada artık sabit bağlantılara bağımlılık ortadan kalkmıştır (Bhaskar 2008a: 3). Transandantal realist yöntem süreğen bir diyalektik içinde, bilimin bir veya bir dizi fenomeni tespit ettiği, onunla ilgili açıklamalar oluşturduğu ve ampirik olarak açıklamaları test ettiği, daha sonra açıklanacak fenomenler haline gelecek olan iş başındaki doğurgan mekanizmanın tespit edilmesine elveren bir gelişim şeması izler (Bhaskar 2015: 47).

Bize doğayla ilgili felsefi bir bilgi verme iddiasında olan her ekol, bilimin mümkün olabilmesi için dünyanın nasıl konumlandırılması gerektiği üzerine bir ontolojiyi önvarsaymaktadır. İdealizm de ampirizmde olduğu gibi ontolojinin epistemolojiye öncelliğini yadsır. Bhaskar'ın olgunluk dönemi yapıtı olan Dialectic'te görüleceği bilim tasarımlarında egemen olan başlıca meta-felsefi hatayı varlık hakkındaki analiz, tanım ve açıklamaların, bizim varlığa ilişkin bilgimiz hakkındaki önermeler bakımından ele alınmasını, yani ontolojinin epistemolojiye indirgenmesini “epistemik yanılgı” olarak adlandırır (Bhaskar 2008a: 4).

Ampirik realizmin epistemik yanılgısı varolanlar hakkındaki açıklamaların varolanlar hakkındaki bilgiye indirgenebileceğine olan metafizik dogmayı sürdürmesindedir (Bhaskar 2008a: 5). Ampirik dünya felsefe geleneğinde gizil olarak bulunan antropomorfizme bağlı kategori yanılgısıyla maluldür. Bu nedenle bilim açısından hangi deneyimlerin önem taşıyıp hangi deneyimlerin önemsiz olduğunu belirleyen koşulların göz ardı edilmesi sorunu çözümlenmeden kalmıştır. Genel olarak bu koşullar verili toplumsal etkinlik olarak ortaya çıkarlar. Böylesi bir toplumsallık alanında ise insanlar halihazırdaki olguların pasif alımlayıcısı ve mevcut konjonktürlerin yorumlayıcısı olmaktan öte bir rol oynamazlar (Bhaskar 2008a: 5).

Bu noktada, Bhaskar’ın bir diğer önemli ayrımı devreye girer:
i) Bilimin geçişli boyutu belli bir bilimsel ekol için halihazırda var olan olguları ve teorileri, paradigmaları ve modelleri, yöntemleri ve teknikleri işaret eder;
ii) Geçişsiz boyut ise bizden bağımsız olarak varolagelen gerçek şeyler, yapılar, mekanizmalar ve süreçlerle ilgilidir.

Bilimsel araştırma daima bir “şey” ile ilgilenir. Bu şey ise daima bilimden bağımsız olarak varlığını sürdürür. Şey’in varlığı tartışmasız olsa da ona dair bilimsel bilginin yanlışlığını ortaya koymak mümkündür. Dolayısıyla bilimsel bilgi olarak tanımladığımız bilgi türü verili bir zamandaki bilimsel araştırma nesnesine dair dünyanın özelliklerine dair doğruya en yakın olduğunu düşündüğümüz bir teoriler setinden ibarettir. Bilimsel etkinlik ise nesnelerin daha derin kavrayışına ulaşmak için bu teorileri elden geçirir. Bu teoriler geçişli boyutu oluştururlar ve onlardan bağımsız olarak varolagelen ve geçişsiz boyutu oluşturan nesnelere yönelirler. Geçişsiz boyuta dair kuramlar ne kadar derinleşse ve incelse de geçişli boyut geçişli olmaya devam eder (Collier 1994: 50 -51). Bu çerçevede Bhaskar’ın genel teorisinin “realizmi” geçişsiz boyutun geçişli boyuta öncel olduğu önkabulünden gelmektedir. Bununla birlikte Bhaskar’a göre her felsefe esasen bir realizmdir ya da en azından prensip olarak realizme sahiptir; başka türlüsü düşünüldüğünde felsefe yapmak olanaksız hale gelecektir. Şu halde asıl soru realizmin, nereye kadar ve hangi formda uygulandığıdır (Bhaskar 2015: 38-39). Bilim felsefesinde realist konum bilim tarafından ele alınan nesnelerin bilgisinin değil varlığının niteliği hakkında teoriler geliştirmeye yönelecektir (Bhaskar 2015:37).

Bhaskar’ın 1979 tarihli Natüralizmin Olanaklılığı (The Possibility of Naturalism) kitabında daha önce genel olarak doğa bilimlerine dair geliştirdiği ontoloji programını sosyal bilimlere doğru genişlettiği görülür. Bu yapıtta zenginleştirilecek olan eleştirel realist akımın temel hedefi, sosyal bilimlerin “bilimsel” olanaklılığını “felsefi” açıdan temellendirmektir.

Bhaskar öncelikle toplumu “sadece bireyin daima önceden hazır ve nazır olarak bulduğu bir koşul” olarak ele almaz, onu “aynı zamanda insani fail tarafından sürekli yeniden üretilen bir sonuç” olarak tanımlar. Pragmatizm ile Weberciliğin bireyciliği ve iradeceliğine olduğu kadar organikçi ve Durkheimcı kolektivizm ve şeyleştirmeye de karşı Eleştirel Realizm toplumsal olana dair ilişkisel bir anlayışı savunur. Buna göre toplum, bireylerin asla yaratmadıkları ama pratik eylemlerinde her zaman varsaydıkları ve bu şekilde her yerde yeniden ürettikleri veya dönüştürdükleri, konumlandırılmış pratikler ve ağ halindeki karşılıklı ilişkiler topluluğudur (Bhaskar 2015: 25).  Dolayısıyla toplumun bireylerin yapıp etmelerine indirgenmesi son derece yanıltıcı olacaktır; bireyin etkinliğinin önkoşulu toplumsal yapıların varlığıdır.

Yapı ile praksis birleşik ikiliklerini sürdürmeye imkan veren yani toplumsal yapının sadece insan praksisi sayesinde var olduğu, bu arada toplumsal yapının insan praksisinin vazgeçilmez koşulu olarak kabul eden ve nihayet insan praksisinin toplumsal yapıyı yeniden ürettiği veya dönüştürdüğü bir modele gereksinim vardır (Bhaskar 2015:273). Sosyal bilimlerin görevi toplumdan yansıyan “eğilimleri ve güçleri, bunlar dış dünyaya yansıdığı haliyle ve bunlar yansıdığı sürece” araştırmaktan ibarettir (Harvey 2002: 170). Ne var ki toplumsal yapılar ve eğilimler doğa bilimlerinde olduğu gibi kapalı bir sistemde incelenebilecek nitelikte değillerdir ve bizi belli genellemelere ulaştıracak yöntemlere konu olamazlar. Bu anlamda sosyal bilimlerin öngörülebilir sonuçlar elde etmesi mümkün değildir. Dahası, toplumda yönelimsel insani etkinlikler de mevcut olduğundan sosyal bilim disiplinleri içlerinde daima indirgenemez hermenötik bir yaklaşım barındırmak durumunda kalacaktır.  



KAYNAKÇA:

            Bhaskar, Roy, A Realist Theory of Science, 2008a, Routledge, London & New York

         Bhaskar, Roy & Norrie, Alan, Dialectic and Dialectic Critical Realism, Critical Realism; Essential Readings içinde, ed. Archer, Margeret; Bhaskar, Roy; Collier, Andrew; Lawson Tony, Norrier, Alan, 1998, Routledge, London & New York

         Bhaskar, Roy, Dialectic; The Pulse of Freedom, 2008b, Routledge, London & New York

         Bhaskar, Roy, Dialectics, A Dictionary of Marxist Thought içinde, ed. Bottomore, Tom vd. 2001, Blackwell, Oxford & Massachusets

         Bhaskar, Roy, Gerçekliği Geri Kazanmak; Çağdaş Felsefeye Eleştirel Bir Giriş, çev. Aydaş, Beyza Sumer, 2015, Nota Bene Yayınları, Ankara

        Callinicos, Alex, Criticial Realism and Beyond: Roy Bhaskar’s Dialectic; Critical Companion to Contemporary Marxism içinde Ed. Jacques Bidet and Stathis Kouvelakis, 2008, Brill, Leiden & Boston

         Collier, Andrew, Critical Realism, An Introduction to Roy Bhaskar’s Philosophy, 1994, Verso Books, London & New York

         Creaven, Sean. The Pulse of Freedom? Bhaskar’s Dialectic and Marxism, Historical Materialism. 2002, Vol. 10 Issue 2, p77-141.

          Çeğin, Güney & Etil, Hüseyin, Eleştirel Realizmin Manifestosu, BirGün Kitap, Sayı 124, 13 Nisan 2013, s7

         Harvey, David L., Agency and Community: A Critical Realist Paradigm, Journal for the Theory of Social Behaviour. Jun2002, Vol. 32 Issue 2, p163-194.

         Kaidesoja, Tuukka. Exploring the Concept of Causal Power in Critical Realist Tradition Journal for the Theory of Social Behaviour. Mar2007, Vol. 37 Issue 1, p63-87