Çarşamba, Ağustos 17, 2011

"Sevgi Haksızlığa Sevinmez"

Politik düşünce aleminde son zamanlarda “sevgi”ye zaman kalması, ona yer açılması dikkatimi celp ediyor. Ben kişisel olarak bundan hoşnutum zira duygular yaşamda bunca önem arz ederken düşünce insanlarının bunları ihmal etmesi tolere edilemeyecek bir eksiklik olurdu. Gerçekten de insanların bazen yaşamsal riskler alarak kamusal alana çıkmasını, başka öznelere eklemlenip daha iyi bir dünya arayışına dair taleplerini ifade etmelerini salt çıkarla, statü kaygısıyla vs açıklamak güdük olurdu.

Alain Badiou St. Paul; Evrenselciliğin Temellendirilmesi’nde nihai olarak adalete yönelen etik deneyimin dört uğrağını inayet, iman, sevgi ve umut olarak sayar. İyi talebi evrenseldir, buna inayet (charis) diyor. Özne inayete erer yani iman (la conviction) eder. Bu an öznenin ortaya çıktığı, beyan olduğu andır aynı zamanda. Sevgi kendi iyi’sine bağlanmış öznenin pratik emeğidir. Sevgi özneye tutarlılık veren, onun sebat etmesini sağlayan şeydir ve o da kendini adalete umut sayesinde bağlar.

Michael Hardt & Antoni Negri’nin Ortak Zenginlik’inde ise sevgi, yoksulluk ile birlikte iki temel izlekten biridir. O kadar esasa aittir ki biyopolitik emeğin toplumsal üretiminden alternatif modernite projesine kadar geliştirdikleri tüm kavramları birbirine bağlayan ve onları canlı kılan şeyin sevgi olduğunu ifade ederler. Bunun pek alışılmadık bir şey olduğunu kabulle sevginin rahiplere, psikanalistlere ve şairlere bırakılmayacak kadar önemli bulduklarını belirtirler. Mülksüzlerin daha iyi yaşaması için yaşamsal olan dayanışma ve toplumsal üretim formlarının oluşturulmasında, dolayısıyla yeni öznellikler kurulmasında bu duygunun oynadığı merkezi role dikkat çekerler. Sevgi aynı zamanda duygulanımsal (affective) ağların, işbirliği planlarının vs kurulmasını sağlaması anlamında ekonomik bir güçtür de. Nihayet sevgi ontolojik bir olaydır çünkü Varlık sevgi aracılığıyla inşa edilir. Spinoza’nın kullandığı biçimiyle sevgi dış bir neden dolayımıyla neşemin, yaşama sevincimin artmasıdır. Bu sayededir ki daha kudretli bir bedene ve akla kavuşarak Tanrı sevgisine ve diğer varlıklarla ortaklaşmaya yönelebiliriz.

O halde Alain Badiou'nun yaptığı gibi hemşehrimiz Tarsuslu Paul'den aldığımız esinle bitirelim:

Eğer insanların ve meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bir bakır ya da çınlayan bir zilden farkım olmaz. Eğer peygamberlikte bulunabilsem, bütün sırları bilsem ve her türlü bilgiye sahip olsam, eğer dağları yerinden oynatacak kadar büyük bir imanım olsa, ama sevgim olmasa, bir hiçim. (St. Paul'un Korintliler'e Birinci Mektubu 13: 1-3)

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home