
Sevgilinin Yüzündeki Kırışıklıklar Üzerine
Walter Benjamin'i çok sevdiğimizden ve daha sonraki kısa yaşamının trajik biçimde sona erdiğini bildiğimizden biz erkek milleti onun Asja Lacis'e duyduğu aşkın iade edilmesini içten içe dileyen gözlerle okuyoruz belki Moskova Günlükleri'ni. Ama aynı kentte bulundukları iki aylık sürede duygular pek bir yere varmadan akim kalıyor. Zor işler bunlar.
9 Aralık 1926 tarihli notlarında "... Asja geldi. Ona hediyelerini verdim: Bir bluz ve çorap. Konuştuk biraz. Gözlemlediğim kadarıyla ikimizi ilgilendiren hiçbir şeyi unutmuyor. (...) Gitmeden önce Tek Yönlü Yol'daki kırışıklıklarla ilgili bölümü okudum ona." demiş Benjamin.
Kırışıklıklarla ilgili bölüm mü? İlginç. Baktım: Evet, ancak Benjamin'in fikri zarafetiyle ulaşılabilecek vargılar. İlgili bölüm şöyleymiş:
Seven erkek sevdiği kadının yalnızca “kusurlarına”, kaprislerine ve zayıflığına bağlanmaz. Yüzündeki kırışıklıklar, benler, pejmürde giysiler ve yamuk yumuk yürüşü herhangi bir güzellikten çok daha kalıcı ve dinmek bilmeyen bir biçimde onu sarar. Bu uzun zamadır bilinen bir gerçektir. Peki, nedeni ne olabilir? Duygularımızın beynimizle alakalı olmadığına, sözgelimi bir pencereyi, bir bulutu, bir ağacı beynimizde değil de bunları gördüğümüz yerde deneyimlediğimize dair teori doğru ise bu durumda sevdiğimiz kadına baktığımızda da biz kendi benliğimizin dışında bir yerlerdeyizdir --bir gerginlik ve büyülenmeden oluşan cehennemde. Bir kadının ışıltısıyla kamaşan duygularımız bir kuş sürüsünün kanatlanışına benzer. Kuşlar nasıl bir ağacın yapraklarla gizlenmiş kuytularında saklanırsa duygularımız da sevdiğimiz kadının gölgeli kırışıklıklarına, sarsak hareketlerine ve göze çarpmayan lekelerine sığınır. Ve dışarıdan bakan hiç kimse bunların kusurlu ve bahsi açılmaması gereken yerlerde olduğunu tahmin etmez.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home