
Hayat - Sanat Sorunsalı Üzerine
Geçenlerde bataklıklarla ilgili haberin bir köşesinde buralarda bulunan ve çamurun oksijeni geçirmemesi nedeniyle doğa tarafından mumyalanmış gibi günümüze kalan cesetlerden bahsediliyordu. Örnek olarak da Tollund Adamının resmi konmuştu. M.Ö. 4. Yüzyılda yaşadığı sanılan adamın cesedi 1950’de Danimarka’da bulunduğunda o kadar az bozulmuş haldeymiş ki onu bulan köylüler yeni işlenmiş bir cinayetin maktülü sanmışlar. Boynundaki ip izleri onun asılarak öldürüldüğüne delalet sayılmış. Bağırsaklarındaki yemek bile bozulmamış halde duruyormuş.
Bunu okuyunca Seamus Heaney’in Punishment’ı aklıma geldi; Heaney’in Kuzey Almanya’da bulunan Windeby Kızı üzerine şiiri; “Boynundaki ipin/ ensesinden kuvvetle çekildiğini/ hissedebiliyorum, çıplak/ Tenindeki rüzgarı.” diye başlayan. Windeby Kızı bataklıkta bulunduğunda gözlerinin bir bantla kapalı, bataklığın kızıllaştırdığı uzun sarı saçlarının bir kısmı kafasından kazınmış haldeymiş: “Bataklıkta boğulan vücudunu,/ ağırlığıyla bastıran kayayı,/ suyun yüzeyindeki çubuk ve ağaç dallarını/ Görebiliyorum.” Bunun M.S. 1. Yüzyıldan kalma, ölüm cezasına çarptırılmış genç bir kıza ait olduğu düşünülmüş. Nitekim Heaney de kızın zina yaptığından iple boğulduğu fikri üzerine kurmuş şiirini: “Zavallı günah keçisi/ Seni neredeyse seviyorum/ ama sessizlik taşları atacağımı/ biliyorum.”
Çok etkileyici ama hayat her zaman sanatı taklit etmiyor. Heaney’in şiiri yazdığı 1975’ten sonra yapılan DNA araştırmasında daha önce nazenin vücudu, narin yüz hatları, uzun saçları nedeniyle bir kızcağıza ait olduğu düşünülen cesedin 14 yaşında bir erkeğe ait olduğu ortaya çıkmış. Gözleri kapatan bandın da çocukcağızın saçlarını toplamaya yaradığı ve zamanla alnından aşağı kaydığı tezi ağırlık kazanmış. Bu nedenle isim ve cinsiyet tashihi yoluyla Windeby Kızı, Windeby I olarak anılır olmuş.
Peki bunu öğrenmek şiirin gücünden bir şey kaybettirdi mi? Hiç kaybettirmedi diyemem.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home